24 KIRCAALİ

Kırcali - Makas Sınır Kapısı yolunda korkunç kaza- motor sürücüsü hayatını kaybetti, üç kişi yaralandı (fotoğraflar)

24rodopi.com’un verdiği bilgiye göre Cumartesi saat 15.30 sularında Kırcali - Makas Sınır Kapısı yolunda gerçekleşen korkunç kazada 32 y...

Başabakan Borisov'dan Erdoğan'a teşekkür

сряда, 18 октомври 2017 г.0 коментара

Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, İstanbul'daki Bulgar Kilisesi'nin restorasyonu için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür etti.

İstanbul'da bulunan Sveti Stefan Bulgar Kilisesi'nde restorasyon işlerinin sona geldiğini söyleyen Boyko Borisov ''Kilisemiz paslanmıştı ve yan yatmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'la konuştum ve tamir yapılması konusunda söz aldım. Restorasyon ve çevre düzenleme işlerine 8 milyon avro gitti'' dedi.
Başkent Sofya'da katıldığı bir ticari forumda konuşan Borisov, kilisenin tamir ve bakım işlerinde son aşamaya gelindiğini belirtti. Borisov, kilisenin açılışını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla önümüzdeki yıl 7 Ocak tarihinde gerçekleştireceklerini kaydetti.
Türkiye sınırındaki sığınmacı geçişlerine de değinen Borisov, Ankara'nın verdiği sözleri yerine getirdiğini ve Bulgaristan sınırında geçişlerde artış gözlenmediğini vurguladı. 
N. Doğu


Dünyanın Tek Prefabrik Demir Kilisesi : Sveti Stefan Kilisesi



Etimolojiden giriş yapacak olursak bir kilise kutsanması esnasında o kiliseye verilecek adın, bir azizin adı olması zorunluluğu vardır. Ve kilisenin adının kaynağına değindiğimizde karşımıza Stefan Bogoridi çıkıyor. Hristiyan Bulgarların cemaatinin önderlerinden Stefan Bogoridi kendi dillerini kullanarak ayin yapılmasının önemini ısrarla vurgulamıştır ve bunun için de uzun süre boyunca çabalamıştır. Kendi evinin üzerine önce papaz evi inşası için izin alarak arazi üzerinde ahşap bir yapı yapılmasını sağlamıştır. 9 Ekim 1849 yılında, papaz evi olarak işlev gören (küçük kilise olarak da anılan) bu ahşap ibadethane, aynı ayın 23’ünde Arhidyakon Stefan (Aziz Stefan) adı ile takdim edilmiştir. Bu ismin seçilmesinin sebebi, cemaatin öncüsü Stefan Bogoridi’yi çağrıştırması ve onun adının anılmasının sağlanmak istenmesidir.
Kilisenin gelişiminden önce, dönem ruhunu anımsatmak istiyoruz. Yapının inşa sürecinden biraz daha öncesine değinirsek eğer 19. yüzyıl öncesinde İstanbul’da yaşayan, Fener Rum Patrikhanesine bağlı olan Bulgar toplulukların azımsanamayacak bir sayıda olduğunu biliyoruz. Her toplulukta olduğu gibi, milliyetçilik etkisinin bir hareketi sonucunda Bulgarlar, patrikhaneye bağlılıklarını bitirerek bağımsız bir Bulgar kilisesi kurmak istemişlerdir. Ve siz de takdir edersiniz ki bu durum yapının inşasında önemli bir faktördür. Fakat dönemin Osmanlı yönetimi, kilisenin yapılmasını istememiştir çünkü milliyetçiliğin gelişmesiyle beraber Fener Rum ile ilişkilerin sarsılmasının durumunun siyasi olarak da zararlarını göz önünde bulundurarak bunun bir tehdit oluşturabileceğini düşünmüştür. Bulgarlar, uzun süren direnişlerin sonrasında inşa onayı almışlardır. Az önce de adını andığımız Stefan Bogoridi’nin sayesinde Rum Ortodoks Patrikhanesinden ayrılan Bulgarlara Sultan Abdülaziz’in 28 Şubat 1870 tarihli fermanıyla “Eksarhlık” müeessesi tahsis edilmiş ve İstanbul’da bir eksarhhane kurulmuştur. (Eksarh, yönetici sıfatıyla görev yapan din adamlarına verilen isimdir ve Eksarhhane de patrikhane görevi gören Bulgar Kilisesi olarak adlandırılabilir.)
Fakat ahşap yapının fazla dayanamayacağı düşünüldüğünden, zeminin de büyük bir yapı için uygun olmamasından ötürü bu kilise hafif ve dayanıklı demir bir iskelet üzerine yapılmıştır. Yapının inşa öyküsü “Demir Kilise” olarak anılmasına sebep olan etkenlerden birisidir aslında. Az önce Osmanlı’nın istemeyerek de olsa inşa izni verdiğini söylemiştik. Fakat Osmanlı, koşullu olarak yapının inşasına izin vermiştir. Yapının inşasını mümkün kılmak istemeyen Osmanlı yönetimi, eğer yapı bir ay içinde tamamlanırsa yapının kullanıma açılabileceği koşulunu sunmuştur. Bunun üzerine 1892 yılında Waagner firması tarafından Viyana’da hazırlanan dökme demir yapı iskeleti parçaları Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden İstanbul’a getirilerek, Osmanlı yönetiminin verdiği süre içinde yapının inşası sağlanmıştır ve kilise 1898’de ibadete açılmıştır.İlk prefabrik yapılardan biri olarak dünya mimarlık tarihinde önemli bir yer tutan bu yapının mimari projesi Ermeni mimar Hovsep Aznavour tarafından gerçekleştirilmiştir. Bir dönem tüm dünyada sadece 2 adet olan demir kiliselerden diğeri zamanla yok olduğundan, Sveti Stefan Kilisesi günümüzde dünyadaki tek demir kilise olarak varlığını sürdürmektedir.
Yapının tarihi gelişiminden bahsettikten sonra, şimdi de yapının mimari özelliklerine değinelim. Doğu-Batı ekseninde uzanan demir iskeletli yapı üç nefli plan şemasına sahip. Kiliselerin genelde doğu cephesinde, bizim camilerde karşılaştığımız mihrap benzeri dışa taşkın ve bazen dairesel bazen de çokgen bir alan ile karşılaşırız. Bu asıl ibadet alanı, ruhban sınıfın yer aldığı mekân “Apsis” olarak adlandırılır ve Sveti Stefan Kilisesi apsisi içten dairesel, dıştan hafif köşegen bir profile sahiptir. Apsis cephesi, Haliç boyunca uzanan Balat Vapur İskelesi Caddesi’ne bakmaktadır. Ayrıca bu apsis; üzerinde İsa, Meryem ve Aziz tasvirlerinin betimlendiği ikonaların yer aldığı yüksek parapetlerle sınırlandırılarak bir dönem sonrasında tamamen kapatılır ve bunlara da “İkonostasis” adı verilir. Sveti Stefan Kilisesi’nde üzeri altın yaldızlı  ahşap ikonastasis, yapıdaki demirden olmayan tek öğedir.
Yapıda nefleri birbirinden ayıran sütunlar da demirdir ve bu sütun başlıkları akantus yaprakları üzerinde barok detaylar içermektedir. Yapıdaki Neo-barok ve Neo-gotik etkiler zaten gözümüze çarpmaktadır. İsterseniz bu etkilerin ne anlama geldiğinden de kısaca bahsedelim.
“Neo” başına geldiği kelimeyi farklı bir anlayışa büründüren bir ektir. Neo-Barok adını verdiğimiz şey, döneminde gelişen asıl Barok sanatın kendinden sonraki dönemlerde gösterdiği etkidir. Buna örnek olarak da Sveti Stefan Kilisesinde çan kulesinin taşıdığı neo-barok etkiden bahsedebiliriz. Ve yine Neo-Gotik olarak adlandırdığımız durum da aynı şekilde asıl döneminde parlayan Gotik sanatın kendinden sonraki dönemlerde bıraktığı etkidir.
Yine yapının mimarisinde dönecek olduğumuzda, yapının cephelerindeki pencerelerin ince, uzun ve yarım yuvarlak şeklindeki kemerlerle bölündüğünü görüyoruz. Aynı zamanda “Roze” veya “Gül” olarak da anılabilen yuvarlak pencerelerle tasarım tamamlanmıştır. Girişin ve iki yan nefin üstünde “U” biçiminde bir galeri katı vardır; buraya girişin iki yanında, yan neflerin dibinde yer alan birer merdivenle ulaşılır. Galerinin üst örtüsü çapraz tonoz, orta nefin üst örtüsü ise yarım silindir biçimindeki beşik tonozlardır. Beşik tonozların içi, Rönesans dönemi kiliselerindeki olduğu gibi kare biçimli kaset adı verilen kare süslemelerle kaplıdır.
Merve Tuncer - Akdeniz Üniversitesi Sanat Tarihi öğrencisi. İtalyan Mimarisi,Modigliani ve Caravaggio tutkunu.

Българската църква "Свети Стефан", наричана още Желязната църква заради уникалната й конструкция, е напълно обновена след дълъг ремонт.

Православният храм в квартала "Фенер" край брега на Златния рог в Истанбул силно впечатлява с реставрирания си вид и красив изглед.

Църквата все още е затворена за посетители, теренът наоколо е строителна площадка, но ремонтните работи по реставрацията на уникалния български православен храм са доста напреднали. 

Свалено е строителното скеле, което опасваше конструкцията, докато се ремонтираше в продължение на няколко години. От камбанарията се открива прекрасна гледка към Златния рог и Босфора, която е трудно да се забрави. 

Екипите продължават да работят по вътрешната декорация, която също е впечатляваща. 

"На 7 януари 2018 г. предвиждаме да се състои тържественото откриване и освещаването на обновената българска църква "Свети Стефан" на брега на Златния рог в Истанбул", заяви председателят на българската общност в Истанбул Васил Лиязе пред БТА.

"Тези дни проведохме среща с ръководството на фирмата, извършваща ремонта, и отговорните представители от истанбулската голяма община и община Фатих, които ни увериха, че ще предадат навреме ремонтирания храм. Основните ремонтни дейности са на привършване, извършват се вътрешните декорационни работи, озеленяването. Отсега се подготвяме старателно за откриването", допълни каза Васил Лиязе. 

Тя посочи, че на официалното откриване ще присъстват отговорни лица на най-високо ниво от България и Турция, очакват много гости. 

"Това ще бъде може би най-вълнуващото събитие в живота на нашата общност, ще се сдобием с нашата обновена уникална църква. Смятам, че друга такава църква няма да има в Истанбул", каза още  Васил Лиязе.

Ремонтът на желязната църква в Истанбул продължи няколко години. Той се финансира от Истанбулската голяма община и община Фатих и ремонтът е на стойност около 2,5 млн.евро, като се извършва и със съдействието на българската държава.

Главният архитект на проекта по реставрацията на "Свети Стефан",Фикрие Булунмаз, която ръководи строителния и реставраторския екип, заяви: "Укрепихме така добре българската църква "Свети Стефан", че вярвам, че ще издържи още поне 150 години".

Тези дни в комплекса на Българската екзархия в квартал Шишли бе открита ремонтираната зала, която цариградските българи наричат Малкия салон, тъй като в комплекса има един още по-голям салон. И двата салона се ползват за срещи и различни инициативи на общността. На откриването присъстваха българите от общността.

Присъства и генералният консул на България в Истанбул Ангел Ангелов заедно с представители на генералното консулство.

Ангел Ангелов поздрави цариградските българи с новата придобивка и пожела на всички здраве и енергия за запазване и продължаване на българщината и предаването й от поколение на поколение.

Историята на Желязната църква
Интересна е и историята на този уникален храм. Къщата, дарена от княз Стефан Богориди, цариградските българи преустроили в дървена църква. Осветена на 09.10.1849 г. тя, както и изграденият след две години Метох, са станали истинска люлка на българското духовно и национално Възраждане. 

На 03.04.1860 г. по време на Великденската служба епископ Иларион Макариополски с думите “…и всякое епископство православних!” поел отговорността на български духовен глава.

Тук за първи път бил прочетен и издаденият на 28.02.1870 г. “Ферман”, с който българите се признавали за отделен етнос с право на самостоятелна Църква под името Българска Екзархия. 

През 1898 г. на мястото на изгорялата стара дървена църква се издига нова – желязна. Проектът е на архитект Ховсеп Азнавур, а изпълнението е на австрийската фирма “Рудолф фон Вагнер”. Храмът се състои от сглобяеми железни елементи с общо тегло 500 тона. Докарана с кораб от Виена по река Дунав, през Черно море и Босфора, тя е осветена от екзарх Йосиф на 08.09.1898 година. 

Две са били железните църкви в света, но днес е запазена само българската. Трикуполна и с кръстообразна форма, отвън тя привлича погледа с красивите орнаменти на украсата. Олтарът е обърнат към Златния рог, а над притвора се издига 40-метрова камбанария. 
Шестте камбани са изляти в руския град Ярославл, като две от тях звучат и до днес. 
Изящество и сдържано великолепие излъчва иконостасът, изписан в православен стил от руски майстори. Историческа стойност имат и дарените икони и църковна утвар, както и дарителските посвещения.
Изпрати :

Публикуване на коментар

 
24 KIRCAALI